2002 yılında İstanbul Kayışdağı’nda kurulan Başak Kültür ve Sanat Vakfı, özellikle çocukları ve gençleri yoksulluğun ve göçün olumsuz etkilerinden korumak amacıyla ortaya çıkan bir kurumdur. BSV, 21 yıllık tarihini İstanbul Anadolu yakası başta olmak üzere, sosyo-ekonomik düzeyi düşük kişilerin yaşadığı semtlerde, yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşam mücadelesi veren, eğitimsiz veya eğitimini yarıda bırakmış, yabancılaşma, madde bağımlılığı, iletişim sorunları, ötekileşme, şiddete maruz kalma gibi riskler altında olan bireylerin acılarından yola çıkarak 2002 yılında kurulmuştur. İlk olarak İstanbul Anadolu yakasında yoksulluğun ve sefaletin en trajik koşullarının yaşandığı, yerinden edilmiş zorunlu göç mağdurlarının ağır yükünü taşıyan, küçük çocukların çalıştığı karanlık ve tehlikeli alanlara giderek onların önerilerini dinlemek ve yerinde gözlemlemek için bir grup sosyal çalışmacıyla birlikte Kadıköy’ün kenar mahallelerinde yaşayan 80 aile ve 189 çocukla birebir görüşmeler gerçekleştirdik.
Görüşmeler sırasında, zorlu koşullara rağmen, “eğer imkanınız olsa ne yapmak isterdiniz?” sorusuna neredeyse hepsinin ortak cevabı sanatla ilgilenmek oldu. Kimisi bir enstrüman çalmayı, kimisi resim yapmayı, kimisi ise oyunculuk yapmayı istedi. Bu cevaplarla birlikte, çocukların ve gençlerin kendi sorunlarıyla başa çıkabilmeleri, özgürce ifade edebilmeleri ve en önemlisi kendi kendilerine yetebilmelerini sağlayacak, koruyucu, önleyici, eğitici, geliştirici ve yaratıcı çalışmaları yürütme sorumluluğunu üstlendik.
İşte bu talepler doğrultusunda Başak Sanat doğdu. “Sanatın insanlara yaşadıkları sorunların üstesinden gelme gücünü kazandırdığı” yaklaşımından yola çıkarak, psiko-sosyal çalışmaların yanı sıra müzik, yaratıcı drama, tiyatro, resim, seramik, pandomim, halk dansları ve diğer sanatsal faaliyetlere odaklanan eğitsel, kültürel, sanatsal ve rehabilitasyon amaçlı temel faaliyetleri öncelikli olarak belirledik.
Çalışma alanımız, kuruluşumuzdan bugüne kadar hedef grubumuzun oturduğu kenar mahalle semtleri oldu. Elimizden geldiğince kentin çeperlerinde kalmış bu çocuk ve gençlerle dayanışma içinde olmaya çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz. Özellikle zorunlu göç mağdurları, hedef grubumuz içinde büyük bir yer tutmaktadır, çünkü koşulları daha da zorlu hale gelmiştir. Hedef grubumuz içindeki psikolojik sorunları olan, kız çocukları, parçalanmış ailelerin çocukları, sokağa düşme riski taşıyanlar, eğitimden kopmuş olanlar, bedensel engelli ve farklı dezavantajlara sahip olan bireylere pozitif destek uygulamaktayız.
Uzun yıllar boyunca hem yurt içinde hem de yurt dışında birçok çalışmaya imza attık. Ayrıca birçok araştırma ve bilgiyi akademik camiaya kaynak olarak sunduk. Bunlardan en belirgin örneklerden biri, 2005 yılında Dünya Bankası tarafından düzenlenen “Yaratıcı Kalkınma Fikirleri Yarışması”na başvurarak elemeleri geçen ve ödül alan 23 projeden biri olan “Bilgisizlik Kör Kuyu, Bilgi Yaşama Açılan Pencere” adlı projemizdir. Bu proje, zorunlu göçün yol açtığı ekonomik, sosyal ve kültürel değişimlerin ailelere olan olumsuz etkilerini ele alan ve zorunlu göç olgusunu ilk defa literatüre geçiren bir projedir.
Başak Kültür ve Sanat Vakfı olarak, kuruluşumuzdan bu yana, “Bilgisizlik Kör Kuyu, Bilgi Yaşama Açılan Pencere” projemizde olduğu gibi, hedef grubumuzun sorunlarının çözümüne yönelik birçok proje yürüttük. Ancak ilişkimizi hiçbir zaman sadece bir projeye sınırlamadık. “Proje bitti, işimiz bitti” demedik. Her çalışma ve projemizi bir önceki projenin ilişki ağına ekleyerek çemberimizi genişlettik. Bu süreçte, mesleki birikimlerini, deneyim ve becerilerini, yaratıcılıklarını, özveri, dayanışma ve paylaşma ruhuyla yanımızda olan birçok sosyal çalışmacı ve sanatçı dostumuzun desteğiyle yol aldık. Onların varlığı, bize motivasyon kaynağı oldu ve bize yalnız olmadığımızı gösterdi. Başak Kültür ve Sanat Vakfı olarak, başlangıçta sadece bir avuç insan olsak da, gün geçtikçe başak taneleri gibi çoğaldık. Çalışmalarımızı yürütürken aklımıza şu tablo adeta kazındı: Açlık sınırındaki yoksulluk, sosyal ve kültürel bir kanaldan beslenme olanağı bulunmayan çocuk ve gençlerin başıboşluğu, aile içinde şiddete maruz kalan kadınlar ve onların etkilenen çocukları, aynı kentin içinde birbirine mekânsal olarak yakın ancak duygusal olarak birbirinden uzak olan insanlar… Bu tablo, insanı insandan soğutan, insani değerleri yok eden bir uzaklığı göstermektedir.
Çalışmalarımız sırasında karşılaştığımız bu manzaralara, maddi açıdan kısıtlı imkanlarımıza ve yaşadığımız sıkıntılara rağmen 21 yıldır çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.
Tüm çabasıyla bize ışık olan Sevgili Helin Başak umarız huzur içindedir. Biz bu ışıkla vakfımızın hedeflenen amacına ulaşmasını sağlamak için durmadan çalışacağız.